Umut nedir?

Başarı-mutluluk-huzur-gibi yargıları, insanı insan yapan olguları bir arada tutan şeydir umut. Bir zincirin tamir edilemez parçasıdır.

Başarı; bir takım uğraşlar sonucunda kazanılmış haklı gururdur, kimi zaman bir çift tebrik cümleciği, kimi zaman bir öpücük, kimi zaman şükretmeyi öğrenmek, kimi zamansa ekonomik açıdan rahatlamaktır başarının ödülleri…

Mutluluk; yolunda giden şeylerle gitmeyen şeylerin kıyaslaması yapılması sonucunda iyi giden şeylerin fazla olması neticesinde ortaya çıkan durumdur…

Huzur; başarılı bir mutluluk yada mutlu bir başarı sonucunda kişinin içinde bulunan, hatta ve hatta boğazına tıkanan düğümcüklerin gitmesini sağlar.

Umut ise bunların babasıdır, yola çıkmadan önce hepsinin ilk durağıdır, kim bilebilirdi ki iki tane tel parçasının bugün dünyamızı aydınlatabileceğini, ama umutluydu Edison çünkü başaracağını biliyordu, umutluydu Edison çünkü mutlu olduğu uğraş için çaba harcıyordu, ve umutluydu Edison çünkü başarsa da başaramasa da kendi umutlarına yaptığı yolculuk nedeniyle huzur bulacaktı.

Böyledir umut, kimisine göre acizlik, kimisine göre boşa harcanan vakittir, ama aslında budur umut… Kaybedebileceği pek bir şey olmayan insanların en kıymetli hazinesidir…

Serbest Tüketici

Elektrikte serbest tüketici limiti düşürüldü! 8,4 milyon aboneye müjde…

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunca (EPDK), elektrikte serbest tüketici yıllık tüketim limiti, 3 bin 600 kilovatsaatten 2 bin 400 kilovatsaate düşürüldü. Buna göre gelecek yıl aylık elektrik faturası 82 lirayı geçen tüketici tedarikçisini seçebilecek.

EPDK’dan yapılan açıklamaya göre, 2017 yılı serbest tüketici yıllık tüketim limiti yeniden belirlendi.

Buna göre, 2016 yılı için 3 bin 600 kilovatsaat ve üzeri olan serbest tüketici limiti, 2017 yılı için 2 bin 400 kilovatsaate düşürüldü.

Söz konusu karar çerçevesinde, 2017 yılı için belirlenen limitte aylık faturası 82 liranın üzerinde olan tüketiciler, serbest tüketici niteliğine sahip olacak ve tedarikçisini seçebilecek.

Böylece, yıllık tüketimi 2 bin 400 kilovatsaatin üzerinde olan yaklaşık 8,4 milyon abone serbest tüketici olma hakkı kazanacak.

Açıklamada değerlendirmelerine yer verilen EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz, sözleşme imzalayacak serbest tüketicilerin, imzadan önce haklarını ve yükümlülüklerini çok iyi öğrenmeleri gerektiğine işaret etti. Yılmaz, “Abonelik sözleşmeleri çok dikkatle okunmalı ve imzalanmalı. Vatandaşlarımız, tedarikçisini titizlikle seçmeli ve kendi tüketim alışkanlıklarına uygun sözleşmelerin altına imza koymalı.” ifadesini kullandı.AA

SERBEST TÜKETİCİ NEDİR?

Serbest tüketici, tedarikçisini seçme ayrıcalığına sahip gerçek veya tüzel kişiye denir. Serbest tüketici olabilmek için Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından yayımlanan “Serbest Tüketici Limiti”nden daha yüksek elektrik enerjisi tüketmek gerekmektedir.

2016 yılı için EPDK tarafından belirlenen Serbest Tüketici olma limiti 3.600 kWh’tır. Yıllık toplam tüketimleri bu limiti geçen veya bu limitin üzerinde tüketim yapacağını taahhüt eden tüm gerçek ve tüzel kişiler, serbest tüketici olma hakkını elde eder. Gereken şartları sağlayan tüketiciler bağlı bulundukları elektrik dağıtım şirketine dilekçe ile başvuruda bulunarak Serbest Tüketici Belgesi alabilirler.

Serbest Tüketici olduğunuzda;

– Özel tedarikçilerle yapacağınız anlaşmalarla dilediğiniz tedarikçiden elektrik enerjisi satın alma hakkını elde edersiniz.

– Kendi tedarikçinizi seçerek mevcut tarifeler arasından belirleyeceğiniz biriyle ihtiyacınıza uygun, daha hesaplı elektrik enerjisi kullanma olanağını elde edersiniz.

– Enerji şirketleriyle yapacağınız sözleşmelerle, üretim ve işletim maliyetlerinizi en alt seviyeye düşürebilirsiniz.

– Toptan satış şirketleriyle işbirliği yaparak tesis ve ürünlerinizi piyasadaki gerçek zamanlı üretim-tüketim dengesizliğinden kaynaklı belirsizliklerden soyutlayıp, maliyet artışlarını en düşük düzeyde tutabilirsiniz.

– Kontrat süresi bittiğinde tedarikçinizin çalışma performansını değerlendirebilir, elde ettiğiniz sonuçlara bağlı olarak kendiniz için en uygun tedarikçiyi, içeriği size göre uyarlanmış bir kontrat ile belirleyebilirsiniz.

Kaynak: AA, mynet

Plaza Dili

Plaza Dili’ne savaş açtı, yaptırımı 5 TL!

Eczacıbaşı’nın ‘uydurukça’yla savaşımı…

‘Brainstorming’, ‘challenge’ etmek, ‘deadline’, toplantı set etmek ve daha nicesi… İstanbul plaza dili çoğumuz için artık yabancı bir dil gibi.

Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ise ‘uydurukça’ adını verdiği bu dille mücadele başlatmış durumda. Şirkette bu dille konuşanlara 5 TL ceza veriliyor ve toplanan para Eczacıbaşı Gönüllüleri’ne gidiyor ve okullara sözlük alınıyor.

Hürriyet’ten Ayşe Arman’a konuşan Eczacıbaşı’nın Türkçe duyarlılığına kulak verelim:

“Bülent Bey, gerçekten kediniz Karakedi Kaşmir, sizin asistanınızdı da… Siz, onu kediye mi çevirdiniz?

Evet, eskiden asistanımdı! Ama ben çevirmedim, kendisi dönüştü.

Nasıl yani?

-Eczacıbaşı’nda ‘uydurukça’ konuşanlar, belirli bir sınırı aşınca kendiliğinden kara kediye dönüşürler.

Aman iyi ki uyardınız! Ben de size, “Bir selfie çekebilir miyiz birlikte” diyecektim. İyi ki dememişim. Uyduruk Türkçe konuşunca, kim bilir beni neye çevirirdiniz?

-Korkma, bizde misafirlere dokunulmaz! Uydurukça konuşan misafirleri de çeşitli yaratıklara çevirmeye kalksaydık, burası hayvanat bahçesine dönerdi.

Bu da iyiymiş! ‘Selfie’ yerine ‘özçekim’ mi demem gerekiyor?

-Gerekiyor diye bir şey yok. Herkes istediği kelimeyi kullanmakta özgür. Ama ‘özçekim’ fena mı? Türkçesi dururken İngilizcesini kullanmak özenti değil mi?

Wow! O zaman ‘brainstorming’ yok, ‘challenge’ yok, ‘deadline’ yok, hatta ‘hello’ yok, ‘karizma’ yok, ‘mood’ yok…

-Bak bu verdiğin örnekler, önemli bir soruna işaret ediyor aslında. Biz, yeterince terim türetmiyoruz. Türkçenin yapısıyla uyumlu sözcükler türetip, yabancı dil istilasını mümkün olduğu kadar önlememiz gerekiyor. Türkçe de terim üretmeye uygun bir dil.

Eczacıbaşı binasına ‘giriş yaptığımdan’ beri düşünüyorum. Pardon, “Binaya giriş yaptım” demek de ‘uydurukça’ mı?

-Tabii ki uydurukça! Hem de ‘uydurukça’nın âlâsı! “Yapıyor olmak, ediyor olmak” gibi ifadeler de öyle… Türkçesi bulunan yabancı kelimeler kadar, Türkçede olmayan tuhaf ifade biçimleri kullanmak da uydurukça! “Girdim” demek yerine, “Giriş yaptım” demenin anlamı ne? Bir de, işin tuhafı, giriş-çıkış yapanlar, nedense hep yüksek ve saygıdeğer şahıslar oluyor! “Müdür Bey giriş yaptı!” deniyor hep. “Sokaktan bir adam giriş yaptı” hiç olmuyor nedense…

Türkçeyi uyduruk konuşunca, kendi şirket elemanlarınıza ceza olarak para mı kesiyorsunuz?

-Yok canım. Ceza, işin şakası. Sadece gönüllü katkılarda bulunuyorlar!

O gönüllü katkılarla ne yapıyorsunuz peki?

-Sözlükler satın alıp, okullara armağan ediyoruz!

O sözlüklerle sayenizde ‘benefit’ sağlayanlar oldu yani!

-Evet, ‘benefit sağlıyor olduk’ ve bundan büyük ‘mutluluk duyuyor olduk’!

Peki şirket çalışanları nasıl ‘adapte’ oldu? Ay pardon, tepkileri ne oldu? Kolay uyum sağladılar mı?

-Tabii, tabii. Amaç farkındalık yaratmak. Yarattık. Kendi çapımızda da yaratmaya devam ediyoruz. Ama tabii böyle büyük bir sorunun, eğlenceli bir oyunla kökünden çözümlenebileceğini hayal etmiyoruz.

Sizce “Türkçe yıkılıyor” mu?

-Evet. Gençlerin “Yıkılıyoooo!” diye övmelerini hak edecek kadar güzel bir dilimiz var. Türkçe olumlu anlamda yıkılıyor! Belki de en güzel devrini yaşıyor. Yeter ki, biz, dilimize özen gösterelim.

Son yıllarda ‘plaza Türkçesi’ diye bir şey mi gelişti?

-Bu tanım bize ait değil. Ama evet, plazalarda ‘uydurukça’ daha çok kullanılıyor…

İyi de bazı kelimelerin de Türkçesi yok…

-Tabii yok. Her dil, başka dillerden sözcükler alır. Dillerin doğal gelişme sürecinin bir parçasıdır bu. Önemli olan, bunu aşırıya götürüp, ortaya kimsenin anlamadığı bir dil çıkarmamak. Bir zamanlar da, dilimizi Arapça ve Farsça kelimelerle doldurduk, Osmanlıca konuşan dar bir çevre dışında halkın anlamadığı bir dil ortaya çıktı…

Bir liste de yayımlamışsınız şirkette ‘plaza Türkçesi’yle ilgili. Neler var o listede?

-Odaklanmak yerine fokuslanmak, taramak yerine scan etmek, yönetmek yerine manage etmek, nakit yerine cash, önermek yerine propose etmek. Ve daha neler, neler…

Siz hiç mi konuşurken araya İngilizce, hatta Almanca sıkıştırmıyorsunuz?

-Sıkıştırmıyorum diyemem. Ama elimden geleni yapıyorum. Zaten en korktuğum şey, yanlışsız Türkçe kullanmak iddiasında olduğum gibi bir izlenim yaratmak. Bu söyleşiden sonra yandım ben! Her kelimem büyüteç altına alınacaktır.

‘Uydurukça’, Türkçesi bulunan kelimelerin İngilizcesi kullanıldığında ortaya çıkıyor. Peki Türkçenin tek sorunu bu mu?

-Tabii ki değil! Yaygın şekilde bozuk ve yanlış Türkçe kullanımı, dilbilgisi ve imla yanlışları, telaffuz yanlışları da söz konusu. ‘Plaza Türkçesi’, sorunun sadece bir bölümü, hatta küçük bir bölümü…

Siz Türkçenin, dünyanın en önemli dillerinden biri olduğunu mu söylüyorsunuz? Bu, biraz iddialı değil mi?

-Değil! Bir dilin dünyadaki yaygınlığı, söz varlığının zenginliği, yapısal özellikleri, ifade gücü, tarihi, işlenmiş bir dil olup olmadığı, kaç kişi tarafından kullanılmakta olduğu, o dilde edebi ve bilimsel eserlerin verilmiş olup olmadığı gibi ölçütlere bakmak lazım… Bakınca fark ediyorsunuz ki, bütün bu ölçütlere göre Türkçe, dünyanın en önemli dillerinden biri. İngilizce, Türkçeden sekiz asır sonra yazı dili olabilmiş.

Bu ne anlama geliyor?

-Türkçe’nin çok daha uzun bir tarih süreci içinde bir kültürün taşıyıcısı olduğu anlamına geliyor. Kendi elimizle güzel dilimizi yağmalamanın ne âlemi var?

Ne kadar geniş bir coğrafyada kaç kişi tarafından konuşuluyor Türkçe?

-Çeşitli lehçeleriyle değerlendirildiğinde 220 milyon kişi tarafından. Dünyada beşinci…

Harika bilgiler bunlar. Ama siz ‘dil polisliği’ne soyunmadınız değil mi?

-Yok, hayır. Dilde yasakçılık ve zorlama olmaz. O, Nazilerin yöntemi olur. Onlar Almanya’da bunu denediler, hiçbir sonuç alamadılar. Kelimeler kendilerini kabul ettirebilirlerse var olurlar ve kullanıma girerler. “Günaydın” kendini kabul ettirdi, hepimiz kullanıyoruz. “Tünaydın” ise ettiremedi, yok oldu. Buna halk karar veriyor.

Türkçede sizin tespit ettiğiniz sorunlar ne?

-Birincisi, okullarda dilimizin öğretimine önem vermiyoruz ve dilimizi öğretemiyoruz. Ana dil, bu kadar kötü eğitime kuşaklar boyu dayanamaz! Kendi dillerini öğrenemeyenler, tabii yabancı dilleri de öğrenemiyorlar. İkincisi, yeterince sözcük türetemiyoruz. Sözcük türeterek kullanıcıların beğenisine sunmak dil kurumlarının, yazarların, iletişimcilerin, hepimizin yapabileceği bir şey. Onun dışında medyada rastlanan yanlış kullanımların önüne geçilmesi çok önemli. Medya kurumları, sunucuların doğru Türkçe konuşmaları, sözcükleri doğru telaffuz etmeleri konusunda çaba göstermeliler. Uzman danışmanlardan yararlanmalılar. “… meydaaana geldi” diye konuşanlar sunucu olabilirler mi?”

Ses Duvarının Aşılması

Sonic Patlama | Ses Duvarının Aşılması – Video

1-Sonic patlama , ses hızında veya ses hızının üzerinde bir hızda hareket edilmesi sonucu meydana gelen bir ses olayıdır.

2-Ses hızı, deniz seviyesinde ve 21ºC sıcaklıkta yaklaşık 1235.5 km/sa’dir.

3-Günümüzde bazı uçaklar bu hız sınırını aşabiliyor ve bunun sonucunda da sonic patlamalar meydana geliyor.

4-Günümüzün havacılık teknolojisinde bu hızın aşılması pek zor olmadığı için de sonic patlamalar meydana gelebiliyor.

5-Örneğin F-16’lar, ses hızından daha hızlı uçabildikleri için sonic patlama meydana getiriyorlar.

6-Uçaklar hareket halinde iken, devamlı bir şekilde, bulundukları konumdan dışarıya doğru giderek genişleyen küresel ses dalgaları oluşur.

7-Bu dalgalara ses dalgaları adı verilir ve hızları o anki atmosfer koşullarına göre değişir.

8-Uçak bu hıza ulaştığı anda sesle aynı hızda ilerlediği için ses duvarının da tam sonuna dayanmış olur ve oluşan tüm dalgaları da önüne katar.

9-Bu dalgalar moleküller üzerinde titreşim etkisi yarattığından, üst üste binmiş ses dalgalarının titreşim etkisi de katlanmış olur.

10-Bu durum neticesinde artık bir şok dalgası oluşmuştur. Aynı zamanda yüksek basınca sahip bir hava duvarı da ortaya çıkar.